Yabancı


Yazar: Albert Camus

Sayfa Sayısı: 119

Orijinal Dili: Fransızca

Yazar Hakkında:


Albert Camus, Cezayir doğumlu bir Fransız yazar, filozof ve 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen gazeteciydi. Sık sık varoluşçuluğun (kendi ömrü boyunca ilişkili olduğu felsefesi) bir savunucusu olarak gösterdi, fakat Camus kendini bu özellikle etiketlemeyi reddeder. Özellikle, onun görüşleri absurdism olarak bilinen daha güncel felsefenin yükselişine katkıda bulundu. "The Rebel" adlı denemesinde bütün hayatını halen bireysel özgürlüğün derinliklerine inme ise nihilizmin felsefesine karşı olduğunu yazdı.

1949 yılında, Camus bir grup André Breton gerçeküstü hareketinin bazı eğilimlerine karşı çıktı (Olivier Todd tarafından yazılan Albert Camus, Une vie adlı kitabı göre) Devrimci Sendika Hareketi içinde Uluslararası İlişkiler Grubunu kurdu. 1957 yılında ödülü alan ilk Afrika doğumlu yazar olunca Camus Edebiyatı için Nobel Ödülü ikinci (Rudyard Kipling sonra) layık genç görüldü. O da bugüne kadar herhangi bir edebiyat ödülü alanın kısa ömürlü olduğunu söyledi ve ödülü aldıktan sadece iki yıl sonra bir otomobil kazasında öldü.


Özet:


         Mersault diye Cezayirli bir genç vardı. Babası ölmüştü ve annesi de bir huzur evinde yaşamaktaydı. Birbirlerine söyleyecek pek bir şey bulamadıklarından annesini çok az ziyaret ederdi. Devlet dairelerinden birinde küçük bir memurdu. Mevkinde ilerlemek için de hiçbir isteği yoktur. Aslında, Paris’te daha iyi bir görev ataması gelmiştir fakat o reddetmiştir. Tek başına yaşardı. Kahvehanelerde tanıdığı birkaç arkadaşı vardı. Hafta sonları kendisini seven fakat onun aşık olmadığı metresini görür. Annesi vefat ettiği zaman işinden izin alarak annesinin cenazesine katılır. Fakat içinde hiçbir ıstırap ve acı duymadığından -normalde kederden başına kaldıramaz olması gerekir iken, o gayet sakin bir şekilde etrafa bakabilmektedir- cenazeye katılanlar arasında kederli Perez’i de görür. Annesi ile birlikte aynı huzur evinde yaşayan Perez, kadınla yakın bir ilişki kurmuştur. Cenazeden sonra Mersault, Cezayir'e döner ve hafta sonunu metresi Maria ile geçirir.

        Mersault’un komşulaarı arasında, Raymond Sintes adında biri vardır. Genelde sevilmeyen birisidir. Oldukça kısa boylu, geniş omuzlu, boksör burunlu bir adamdır. Her zaman düzgün giyinir. Raymond, arkadaşlık kurmak için kendisine yaklaştığı zaman, Mersault isteksizlik göstermez. Kendisine bir kız arkadaş edindiğini, ama kızın kendisini aldattığını ileri sürmesine rağmen okuyucu Raymond’un, kızı fahişeliğe sürüklemek istemesinden kuşkulanır. Raymond, şimdi kıza bir ders vermek ister. Bunun içinde Mersault’ tan, kıza bir mektup yazarak, geri dönmesine yardımcı olmasını söyler. Kız döndüğü vakit de, Raymond ondan öç alacaktır. Mersault onun bu önerisini niye kabul ettiğini, şöyle anlatır: ‘’Onu memnun etmemek için elimde hiçbir neden olmadığından, Raymond’u memnun etmek istedim.”

         Ertesi hafta sonu , Raymond’un odasında şiddetli bir kavga cereyan eder. Raymond, bir arap olan bu kızı fena halde dövmektedir. Polis gelir, Raymond sorguya çekilir. Mersault, arkadaşına kavga için tahrik edildiğini söyler. Bu arada, kardeşinin intikamını almak isteyen kızın ağabeyi, Raymond’u izlemeye başlar. Bir hafta sonra Raymond, Mersault ve Maria’yı bir arkadaşının sahildeki küçük bir sayfiye evine davet eder. İki Arap peşlerindedir ve Raymond, onların kendilerine saldıracaklarını tahmin eder. Bunun için insiyatifi ele alarak Araplara saldırır. İki Arap'ı döverler. Bir tanesi elindeki bıçağı Raymond’a saplar. O gün akşama doğru, yeniden iki Arap'la karşılaşırlar. Raymond onların harekete geçmelerine meydan vermeden, öldürmeyi veya kışkırtarak, kavga sırasında tabancasıyla öldürmeyi önerir. Mersault, bu teklife karşı gelerek Raymond’a tabancasını kendisine vermesini söyler. Raymond elindeki tabancayı Mersault’a verir, Araplar da kaçar.

         Kısa bir zaman sonra, olayın kapandığını sanan Mersault, sahilde gezinirken bu Araplardan birini üçüncü defa olarak görür. Hava çok sıcaktır. Mersault’un bütün düşündüğü sıcaktan kurtulmaktır. Çünkü güneş çarpmasıyla karşı karşıyadır. Saldırmak için değil de, kendisine gölgeli bir yer bulmak için, Arap'a doğru yürür. Onu yanlış anlayan ve ona kin duyan Arap hemen bıçağını çeker, bıçakta yansıyan güneş ışınları Mersault’un gözlerini kamaştırır, birdenbire kendisini kaybederek tabancasını çeker ve Arap'a ateş eder, ardından hiçbir neden bulunmamasına rağmen, yerdeki cesedin üzerine dört el daha ateş eder.

          Mersault tutuklanır ve avukat tutmadığından mahkeme, onu savunması için bir avukat tayin eder. Ertesi gün bir avukat cezaevine Mersault’u görmeye gider.Kısa boylu, yuvarlak, oldukça genç, saçları özenle yapıştırılmış birisidir. Sıcağa karşın koyu bir renk takım elbise, kolalı yakalı bir gömlek giymiş, siyahlı beyazlı kalın çizgili garip bir boğun bağı takmıştır. Kendisini Mersault’ta tanıtır ve dosyasını incelemiş olduğunu söyler. Ona yardımcı olacağını söyleyerek onun özel yaşamı ile ilgili sorular sordu. Annesinin kısa süre önce öldüğünü öğrenmişlerdi. Annesinin cenaze törenindeki umursamaz tavırları ve vurdumduymazlığı ile ilgili avukatın haberi vardı. Avukat ve savcı, Mersault’un pişmanlık duymamasını ve kendi kaderi karşısında ilgisizlik göstermesini hayretle karşılarlar. Hakim, bir Hristiyan olarak onun pişmanlık göstermesini ister. Avukat, jüri üzeride kötü bir izlenim bırakmaması için, mümkün olduğu kadar az konuşmasını öğütler.

           Yargılama sırasında Mersault’un, annesinin cenazesinde kederli görünmemesi üzerinde oldukça durulur. Bu, onun ahlaki çöküşünün bir kanıtı olarak değerlendirilir. Jüri, Mersault’un suçlu olduğuna ve hakim onun giyotinle öldürülmesine karar verir. Mersault’un bundan sonra düşündüğü iki şey vardır. Biri şafak vakti ne zaman idam edileceği, diğeri ise yargıtay başvurusudur. İnfaz memurunun idam için şafak vakti geldiğini biliyordu. Bu yüzden geceleri tedirgin oluyor, gecelerini bu şafağı beklemekle geçirdiğini biliyordu. Her geçen şafak vaktinden sonra seviniyor, yirmi dört saat zaman kazanıyordu ve bununla mutlu oluyordu.Yargıtay başvurusu geri çevrildi,kesin öleceğini daha iyi anladı.

           Hapishane papazı Mersault'u onu ziyaret ederek son olarak bir dini ayin yapmayı teklif eder. Hiçbir dine inanmadığını belirten Mersault huzura kavuşturulmayı istemez ve pişmanlık dumadığını söyler. Papazın ısrarı üzerine, hayatın anlamsız olduğunu savunur. Herkesin aynı derecede suçluluğa sahip olduğunu, kimi öldürdüğünün ne farkı olduğunu söyler. Bu Mersault'u rahatlattı ve huzura erdiğini hissetti.            













Kaynakça:

  • http://www.idefix.com/kitap/yabanci-albert-camus/tanim.asp?sid=F5R8GROXHY4CNFIFTD63
  • http://www.goodreads.com/author/show/957894.Albert_Camus


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder